AtasoyWeb - Hüseyin Atasoy
AtasoyWeb
Hüseyin Atasoy'un Programlama Günlüğü

Koronavirüse Verilen Tepki Virüsten Daha Zararlı Olabilir

Virüsün tek başına insanlara veremeyeceği zararı, dünya geneline yayılan bu kısıtlamalar veriyor olabilir.

Virüsle birlikte dünyaya yayılan panik, korku ve daha sonra uygulanan kısıtlamalar, bu kısıtlamaların dünyaya verdiği zararlar akıl alır gibi değil. Virüsün bulaşıcılığının veya ölüm oranının fazla abartıldığını, gribe yakın olduğunu gösteren bir sürü yayın okudum (ajanslara düşen, gazetelerde, televizyonlarda papağan gibi tekrar edilen şeylerden değil bilimsel dergilerde yayına sunulan, bilimsel arkaplanı olan yayınlardan bahsediyorum). Hiçbir bilimsel dayanağı olmayan sayısız tartışma konusu her gün gazete ve televizyonlarda yer bulabiliyorken, saygın üniversitelerde görev yapan kendi alanlarında önemli çalışmaları olan bilim insanlarının virüsün öldürme oranları ile ilgili çalışmaları nasıl yer bulmuyor, anlayamıyorum.

Şüpheli görünen bir sürü nokta var. Mesela virüs kimilerinde belirtiye bile neden olmuyorken, kimileri için nasıl bu kadar öldürücü olabiliyor? Hatırlarsınız; ilk başlarda, internette, durup dururken yolda düşüp ölen insanların videoları dolaşıyordu. Virüs, öldürmek için adam mı seçiyor?

Ya da mesela ilk test kitlerinin doğruluğunun yüzde 30 civarında olduğu ortaya çıkmıştı. Cevabı sadece evet ya da hayır olan bir soru soruyorsunuz; 100 yanıttan 70 tanesi yanlış. Dünyanın en niteliksiz dergisine böyle bir sınıflandırıcı geliştirdiğinize dair makale yollayın; gülerler.

Bu şekilde bir sürü yeni paragraf açabilirim. Ama amacım iki zıt fikirden birinin taraftarlığını yapmak değil. Bir sürü makale linki paylaşıp yazıyı bağlantı çöplüğüne çevirmek de istemiyorum...

Hamam Böceği Teorisi

Hamam böceği teorisini daha önce duymuş olabilirsiniz. Genelde, insanların problemlere yaklaşımlarının önemini vurgulamak için anlatılan bu "teori" bir hikayeye dayanıyor. (Kaynaklar hikayeyi Google CEO'su Sundar Pichai'nin bir konuşmasında anlattığını iddia etse de aslında bu doğru değilmiş. Kime ait olduğundan emin değilim.) Hikaye özetle şöyle:

Bir restorantta bir hamam böceği, aniden masaların birinde oturmakta olan kadınlardan birinin üstüne konar. Kadın böceği farkedince büyük bir panikle bağırmaya, çırpınmaya ve böceği rastgele hareketlerle üstünden atmaya çalışır. Panik, arkadaş grubundaki diğer kadınlara da yayılır. Kadın rastgele hareketlerle böcekten kurtulmayı başarsa da böcek bu sefer diğer kadının üstüne düşer. Şimdi ömründen ömür gitme sırası diğer kadındadır. Garson durumu farkedip masaya yaklaşır. Kısa bir süre böceğin davranışlarını takip ettikten sonra basit bir hamleyle böceği tutup dışarı atar...

Hikaye bu şekilde. Peki bu paniğin kaynağı direkt olarak bir bilinci bile olmayan bu böceğin kendisi mi? Eğer öyleyse garson neden sakin kalabildi? Hikayede kimsenin başına birşey gelmiyor tabi ama mesela gelmiş olsaydı, sorumlusu bu böcek mi olurdu?

Hikayenin ana fikrini tahmin edersiniz; aslında insan hayatında paniğin, kaosun esas kaynağı problemler değil, problemlere karşı verilen tepkiler.

Ülkelerin ve özellikle dünya sağlık örgütünün virüs konusundaki tutumu (tabi ki yine medyadan bize yansıdığı kadarıyla) bana hikayedeki kadınları çağrıştırıyor. Bazen virüs paniğinin, bazı uluslararası medya kuruluşları ve hatta DSÖ'nün kendisi tarafından kasıtlı olarak pompalandığı izlenimine bile kapılıyor insan...

Virüsle Mücadelede Başarı

Bugün zayıf bir biçimde dillendirilen konular, ileride muhtemelen daha güçlü bir biçimde tartışılacak. Ölüm elbette sayıyla ölçülecek birşey değil. Ancak dünyanın virüsle başa çıkma başarısını yalnızca bu sayılarla ifade etmek de doğru değil.

Bilgisayarınıza virüs bulaşsa, panikle bilgisayarın fişini çekerek mi zararı önlersiniz? Böyle yaparsanız, virüsün kendi başına veremeyeceği zararlara sebep olabilirsiniz.

Dünyada her yıl sadece trafik kazaları nedeniyle 1.35 milyon insan hayatını kaybediyor. Demek ki bütün bir yıl sokağa çıkmayarak 1 milyonu aşkın insanın hayatını kurtarabiliriz. Ama bu bir çözüm değil. Trafiği durdurmak yerine, tutarlı, uygulanabilir kurallar tanımlıyor ve bu kurallara uyulması için önlemler alıyoruz. Buna rağmen yaşanan can kayıplarıysa, trafik kurallarının uygulanması konusundaki başarı veya başarısızlık ile alakalı. Böylece başarıdan söz edebilmek için en azından bir şansımız oluyor.

Uzaktan Çalışma, Uzaktan Eğitim

Uzun zaman önce, lisanstan mezun olalı çok olmamışken, okuduğu bölüm yazılımla ilgili olmadığı halde bu işi meslek edinmiş bir arkadaşımla okulların gerekliliği üzerine tartışıyorduk. O, okulların gereksiz olduğunu savunurken ben, aynı amaçlarla aynı felsefeyle bir araya gelen insanların aynı çatı altında faaliyet yürütmesinin önemini savunmaya çalışıyordum. Evet; malesef çoğumuz iyi bildiğimiz hiçbir şeyi okullardan öğrenmedik ve okullarda "öğrendiğimiz" hiçbir şeyi iyi bilmiyoruz. Ama bir algoritmanın implementasyonunu kötü yaptığınız için kötü sonuç almanız, algoritmanın hatalı veya kötü olduğu anlamına gelmez. Bugün hala aynı fikirdeyim. Hiçbir şey ortak veya benzer amaçlarla (örneğin eğitim almak, araştırma yapmak, bir ürün geliştirmek, hatta mesela tarlada sebze hasat etmek vs.) faaliyet yürüten insanların aynı çatı altında veya ortamda bulunmasının önemini azaltmayacak. İnsanları, ortak ilgilere veya amaçlara göre olmaları gereken insanların arasına yerleştiremiyor olmamız, "okul" veya "iş yeri" fikrinin "aslında lüzumsuz" veya sorunlu olduğunu kanıtlamaz.

Mecbur kalındığı için hayata geçirilen uzaktan çalışma, uzaktan eğitim gibi uygulamalar ile ilgili "bakın; böyle de olabiliyormuş" tarzında söylemler çok da gerçekçi değil. Bazen daha ilkel gibi görünen yol daha verimli olabilir. Daha "ilkel" bir araçtan daha fazla kişinin faydalanmasını sağlayabilirsiniz. Fayda, verimlilik, erişilebilirlik karmaşıklıkla veya teknolojiyle her zaman doğru orantılı değildir. Örneğin kibrit daha "ilkel" gibi görünse de çakmaktan çok daha sonra icat edilmiştir.

Panik! Panik! Panik!

Bazı viral enfeksiyonlarda ölümlerin esas sebebinin vücudumuzun bağışıklık sisteminin gösterdiği durdurulamayan aşırı reaksiyon olduğunu okumuştum (bkz: sitokin fırtınası). Yani bazen bizi öldüren şey virüsün kendisi değil, virüsü durdurmak için panikleyen bağışıklık sistemimiz. Benzer şekilde dünyanın işleyen çarklarına tek başına çomak sokamayacak olan bu virüs, dünya genelinde milyonlarca insanın işsiz kalmasının, üretim-tüketim dengesinin tahrip olmasının gerçek nedeni değil. Esas neden; verilen bu aşırı reaksiyon. Meydana gelen tahribatın ileride daha ciddi toplumsal sorunlar ortaya çıkarması da muhtemel.

Elbette her ihtimali değerlendirmek ve önlem almak hepimizin ortak sorumluluğu. Ancak hayatın tamamen durdurulması, kesinlikle bir çözüm değil.

İnsan bu aşamada ne dileyeceğini de şaşırıyor. Ne gerçekten aşırı paniklemiş ve virüsü fazla abartmış olduğumuzu umabiliyorum ne de virüsün gerçekten de bu kadar tehlikeli olduğunu. Şu an gelinen noktada, her iki durum da vahim görünüyor.

Yazar: Hüseyin Atasoy
Posted: 19/05/2020 12:02
Keywords: koronavirüs, corona, covid19, önlemler, salgın, virüs, abartı

Leave Comment

 
You are replying to comment #-1. Click here if you want to cancel replying.

 

Comments

No approved comment.
 
Şu an bu sayfada 1, blog genelinde 5 çevrimiçi ziyaretçi bulunuyor. Ziyaretçiler bugün toplam 557 sayfa görüntüledi.
 
Sayfa 44 sorgu ile 0.008 saniyede oluşturuldu.
Atasoy Blog v4 © 2008-2024 Hüseyin Atasoy